Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
DİN İMAN ELDEN GİTMEDEN !

“ Dün geceki Muhteşem Yüzyılda,Muhteşem Süleymannın karısı cilveli idi sinir etti” (68 )= İhlas Suresi
“ Hangi mi düşün biraz ? Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi ortada su şişesi “(61)= Kevser Suresi
Bugün mübarek gün her ne kadar Coğrafya, Edebiyat ve Tarih dersleri konusunda ortanın üstü bir bilgi birikimim olsa da Dim-İman konularında kendimi yetiştirme düşüncesindeyim. Öncelikle Cumanız mübarek olsun dilek ve temennilerim ile Ya Allah Bismillah deyip yazımız başlıyoruz. 18 Mart Çanakkale Zaferinin 96.yılında Şehitlerimizi Rahmetle anıyorum. Günün özelliği ve anlam taşıyan ulviliğinden ötürü sizleri kısa bir sınava tutarak mevzuya giriş yaptım. Yazımın ilk cümlelerinde anlamsızlık, tutarsızlık bulanlar elbette olacaktır, ancak az bir aklı başında olan bir kişi kısa zaman sonrasında anlatmak istediğimi kolayca kavrayacaktır.
İlk cümlemizde günlük yaşantımızdan herkesi ağzından çıkabilecek normal cümlelerden birini yazdım, kelime sayısını ortaya çıkardım onun karşısına bir Namaz Suresi hem de en kolayını yazıp onun kelime sayısı ile eşitledim. Şimdi art arda kelime sayısını toplayıp çıkarıp bunlar eşit değil, imla hatalarını da katarsan kesinlikle eşit çıkmaz diyen kaytarmacılar çıkacaktır. Boş yere bu işe girişmeyin sabaha kadar bir birbirine eşit en az yüz sure yüz de günlük konuşma cümlesi verebilirim. İkinci seçtiğim cümle halk arasında söylenegelen zor bir tekerlemeden seçtim , onu da Kevser Suresinin okunuşundaki kelime sayısı ile denk düşürdüm. Buradaki amacım –Yahu tamam namazı niyaz öğrenelim, kılalım da sureler Arapça ve okunması ezberlemesi zor-diyenlerin karşısına Türkçe okunuşu zor olan doğru telaffuz edilmesi belki de onlarca tekrarı gerektiren bir cümle ile çıktım. Yani kaytarmak, bahanelerin ardında sığınmak yok.
Aslında güleriz ağlanacak halimize…işte ne hale geldiğimizin basit bir dille ifade edildiği iki örneği hep birlikte yaşadık, kelime sayıları eşit 2 şer cümleleri. Sorsak hepimiz -Elhamdülillah Müslüman’ız-der dururuz da etrafımızda Cuma’dan Cuma ya , Bayram Namazından Bayram Namazına giden dostlarımızın, komşularımızın varlığını da biliriz, işitiriz. İki süre ezberleyip güzel bir abdest alıp, huşu içinde bir namaz kılmak için acaba kaç dakika geçer? Bir namazı eda edinceye kadar en sade şekilde, en kısa surelerle bir namaz için şartları öğrenip yerine getirmek bu kadar mı zor?
-Yahu arkadaş sen de daldan dala atlama bir dur, Psiko-Mat’san Psiko-Mat’lığını bil- dediğiniz duyar gibiyim. Kısa ve her an istenmedik, ani bir şok ile bu dünyadan ebedi aleme intikal edebiliriz. Bu intikal esnasında acaba yakıtlarımız yeteri derecede var mı? Cehennem alevine karşı, günahlarımızın silinmesi için yeterince soğutucu sistemlerimiz devrede mi? Hayat güzel, yaşamak güzel, nefes almak hepsinden de güzel…bu güzelliklere şükretmek için günde beş kez bunları bize sunan yaratıcımıza teşekkür etmek bu kadar mı zor?
Ne demiştik önceki yazılarımın birindeki başlıkta- Üç kulhuvallahi bir Elham bugünde oldun Müslüman!”. Hiç bir şey için geç kalınmış değil…sen arkadaşların ile sohbetlerini yine yap, İnternet ortamında yine geyik muhabbeti yap, maçlardan derin mevzulara in, gir çık, -Hagi Fener maçından sonra gider arkadaş- de de Biz o Yüce Yaratanın karşısına ne güzle gideceğiz.
Demek ki Cuma günlerine ayrı bir paragraf açmak gerekecek, hem de en başından… İslam’ın şartlarında, İmanın şartlarından başlamamız gerekecek. Müslüman kardeşlerimize bunun sadece kafa kağıtlarımızda ,Din Hanesinde yazan 5 kelimelik bir –İslam- kelimesi ile meselenin hallolunmayacağını izah etmek gerekecek. Cuma’nız bir kez daha mübarek olsun, Allah’a emanet olunuz….
ALLAH CEZANI VERECEK…ALLAH CEZANI VERECEK… !

Çalıştığım işyerime sudan sebepler, sudan bir bahaneler uydurup Beykoz maçına gideceğimi söylemiştim. Hayatı boyunca yalan la masum da olsa pek haşır neşir olmayan biri olarak yalan söylemenin inanılmaz bir ezikliği altında Kelle İbrahim Stadının yolunu tuttum. Stat dışına yankılanan müzik nağmeleri garip bir tezat olarak aklıma düştü, güleriz ağlanacak halimize, oynak havalar çalarız kahırlı günlerde…neyse futbolcular gibi biz taraftarların da moral-motivasyona ihtiyacı var ki düşünceler kafamızdan stada yumuşamış halde geldi.
Uzatmayalım Stada girdik şöyle bir sakin köşe seçeyim dedim, ne de olsa çalıştığım işyerine gidip gelen, patronun yakın arkadaşları da Beykoz maçlarına gelmekte idi. Etrafı sinsice inceledikten sonra tehlikenin olmadığına kanaat getirip Erdoğan Abimizin yani Paypay’ın yakınlarında tezahürat yapan gençleri, ki bir çoğu okuldan kaçtıkları ayan beyan ortada idi izlemeye başladım. Nerden geldiyse onlar Beykozlu besteler seslendirirken benim beynime işlenen bir ses kemirip durdu içimi. Adeta bozuk plak gibi “ Allah cezanı verecek…Allah cezanı verecek….” Ya sabır çekip maça konsantre olma arzusundayım, hele bir sahadaki yayılışa bakayım dedim. Maksut Hoca ofansif bir oyun anlayışı ile sahaya sürmüştü kadroyu. Soldan Can Keskin, Sağ kanattan ise Cemrecan Uyar ile getirilecek toplar rakip ceza alanına indirilip Tarık Tekdal-Şeref Kuru ikilisi ile buluşturulacak. Birkaç kez etkili bindirmeler ile soldan Keskin ! ortalar, sağdan ceza alanı için ölçülüp biçilip Uyar ! hale getirilmiş indirmelerle geçerken, konuk takım bir hayli silkelemeye, yüklenmeye başladı. Bu devredeki genel görüntü dikkate alındığında maçın beraberlikle tamamlanacağı fikri bende oluştu.
Devre olurken tribünlerdeki birkaç dostla hasret giderdik, bir grup Bahriyeli Askerimiz atılacak gollerle -Bahriye Çiftetellisi- oynama amacı ile konuk olarak gelmişti. Hatta ikinci yarı bizim gençlerin alemine akıp ve katılıp bir hayli de destekleyici tezahürata bile kalktılar.
İkinci yarının başlaması ile kıçımız iki dakika rahat yüzü görmeden Maraş’dan dondurucu bir gol geldi. Biz kutu kutu Maraş dondurması beklerken kısmetimiz bu diyecek değildik ya. Pes etmek yok tezahürata devam niyeti ile yüklendik destek olmaya. Gelmeyen gol herkesi gerdikçe gerdi, hatta maçın son dakikalarına gelindiğinde hemen üstümüzde kıyamet koptu. Şahinkaya Mevkiinden tanıdığımız Kerim kardeşimiz Kulüp Reisine verdi veriştirdi, birkaç eş dost ahbap Kerim’i bölgeden uzaklaştırıp tehlike sınırlarının dışına kaçırdı. Malum –Sporda şiddet yasası- gereği ağır cezalar var ve tereddütsüz uygulamakta. Vakti ile bir dost sohbeti esnasında bu konuda -Borç yiğidin kamçısıdır- diyerekten ceza ödemelerini yapan kardeşlerimizle tanışmıştık. 5 dakika olarak verilen uzatma anlarında da gol sesi çıkmayınca sinir boşalması yaşandı, kim kime ne şekilde, niçin küfür kıyamet yüklenmekte zorlandık. Vallahi bu sezon bunca badireye karşın uysallığı üzerinde olan civanlarımız, yiğitlerimizden bu kadardık bir patlamanın gelmesi de bir ilerleme olarak notlarım arasına girdi. Birbiri ardına duruma uygun son gelişmeleri ihtiva eden Atasözlerimiz aklıma ve dilime damağıma yapıştı ; Atı alan Üsküdar’ı geçti, Üsküdar’da sabah oldu bilumum Atasözlerinin ardından aklıma ne geldi dersiniz-Allah cezanı verecek….Allah cezanı verecek-
HAY BEN BÖYLE OTOBÜS YOLCUSUNUN....
Efendim bendeniz hayatı boyunca boş oturmayı hiç sevmeyen hep, kendime ve topluma karşı yararlı davranışlar içinde olmayı amaçlayan bir kişi olarak hayatımı süregeldim. İçki içmem,kumar oynamam, zamparalık yapmam, mütevazi bir Türk-Müslüman aile profiline sahip bir ademoğluyum. Haa, yukarıda saydıklarımı yapan hem de aşırı şekilde yapan birçok dostum, yakın arkadaşım da mevcut.Allah onları hidayete erdirsin demekten başka elimden gelen ne var ki. Yani bir hafta sonu diyelim ki Şişli-Osmanbey civarına şöyle bir ziyaret yapıp çarşı dolaşayım düşüncesinde iken sabah saatlerinde Muammer Abinin Kahvesinde hem de aynı masada aynı sandalyede bıraktığım bazı dostlarımı akşam dönüş saati o kahvenin önünden geçerken yine aynı konumda görmek beni bir insan evladı olarak üzmekte. Bir insan 5-6 saat aynı sandalyede aynı yöne bakıp nasıl da kağıt oyunlarına dalabilir bu yaşıma geldim anlayabilmiş değilim.
Neyse mevzu yine Otobüs yolculuğuna gelip dayandı. Zaten 20 senedir benim kaderim Beykoz dışındaki işyerime gidip gelmek. Otobüs, Metro, Metrobüs, Vapur,Tekne bilumum araçları bu esnada kullanmakta ve ne kadar da çok insan yaşantısından ilginçliklere rastlamaktayım. İnanın sizlere her gün yaşadığım Otobüs yolculuklarından anılar aktarsam bu yaşıma kadar binlerce sayfalık kitabı fazlası ile doldurabilirdim. Yalnız şunu söylemek isterim ki eski yolculukların tadı bir başka idi. Hani derler ya –Tüfek icat olundu mertlik bozuldu-diye , aynen o hesap şu cep teflonları, 3G, Ipod,Tablet Bilgisayar günlük hayatımıza fazlaca burnunu sokup girince o gürültülü, kahkaha seslerinin eksik olmadığı eski yolculuk anlarını anar olduk. Bayanlarla baylar bir başka yolculuk ederdi ufak tefek dokundurmalar dışında ahlaka aykırı yanlış kelimeler çıkmazdı ağızlardan Ya şimdi ?
Akşam Taksim-Beykoz çift katlı İETT Otobüsü ile işten dönüş yapıyoruz, üst katta arka taraflarda bir genç sesi. Tahmin edeceğiniz üzere Cep Telefonu ile biri ile irtibatta. O ne Ahlaksızca kelimeler, o ne patavatsız cümleler.Yedi düvel duymakta konuşulanları. Gece manita ile buluşmuş, önce iyice bir içmişler sonra aleme akmışlar sonraki cümleler burada aktarmama ne benim ahlakım müsaade eder ne de yaradılışım. Kafasını çeviren geriye dönüp artık sus niyeti ile bakmakta de anlayan kim, aksine bizim ki dinleyeni bulmuş daha da coşmuş…affınıza sığınarak en hafif kalan cümleden bir satır aktarayım -Abi tecavüze uğramış karı gibi…- ulan ahlaksız, ulan bilmem nenin çocuğu senin hiç mi anan bacın yok ve bir gün senin gibi ahlaksız bir kişi ile seyahat etmek zorunda kalıp da iğrenç cümleleri dinlemek zorunda kalsın…neyse sinirim tepeme çıkmakta. Eskiden olsa anında müdahale eden bir yiğit bulunur biz de ona arka çıkardık. Şimdi böylesine anlarda müdahale ettin mi -Yandı gülüm keten helva- kim kimim bileğini bükebilirse. Yaş da kemale ermeye başlayınca susup kalmak ne kadar da acı.O anlarda aklıma birkaç saniyelik öfke ile cezaevine düşen kadersizler gelir de geri durarım. Neyse bu otobüs maceraları anlatmakla bitmez gerisi bir dahaki yazımızda. (17 MART 2011 PERŞEMBE)
PSİKO-MAT KİM Mİ?
Normal geçen hayatımızı bir renklendirme düşüncesi ile Psiko-Mat unvanı ile ortaya çıktık çıkalı, duyuyor, işitiyorum ki hakkımda türlü türlü kimlikler üretilmiş. Yok Psiko-Mat şu olabilir, yok Psiko-Mat bu olabilir diye neredeyse İddia oranları gibi bahse girenleri duyuyorum. Arkadaşlar Psiko-Mat siz siniz, benim , Onçeşmeden su içmekte olan Ahmet Bey, Ortaçeşme Durağında Otobüs beklemekte olan Mehmet bey, ya da Beykoz maçında sarı-siyah renkler uğruna boğazını yırtarcasına haykıran delikanlı da olabilir. Nedir bu takıntı anlamadım gitti, hele bazı aklı evvellere sanal ortamda Psiko-Mat benim nasıl bir proje ama deyip hava atmakta imiş. Allah onlara akıl fikir versin, istesinler bu unvanı ücretsiz vereyim hatta verdim gitti.İnanın benim bildiğim 3 tane Psiko-Mat geçinen arkadaş var, ara sıra takılır dururum yanımdakilere Psiko-Mat sen misin diye onlar bile –Evet ….Abi kimseye söyleme o benim- demekte.
La havle çekip şu mevzuyu bir kenara bırakıp gelelim psikolojimi bozan günlük olaylara. İlk etapta şu sanal alem denen zehir zıkkım şeyde ne de çok Ayça,Sıla,Gizem,Ecem,Merve,Selin, Melisa,Didem isminde hatunlar var. Nerede o Ayşe, Fatma, Emine, Kadriye,Hüsniye adlı bayanlarımız…demek ki çağ atlanınca, modernleşince isimlerde bir başka şekle bürünüyor. Yani ismin Hatice, Kübra, Esma olunca biraz gerici, çağdışı mı kalınıyor anlamadım gitti. Bence bu mübarek isimlere keşke sahip olup hakkını verebilsek. Elhamdülillah Müslüman isek bu isimlere sahip olan İslam Aleminde iz bırakan o mübarekler kadar değerli olabilsek.
Meselenin bir de erkekler boyutu var ki orda da aynı nane yenmekte. Mehmet, Cafer,Ahmet, Hüseyin,Talha, Halid,Hamza,Enes isimleri ne kadar azalmaya başladıysa Mert,Caner,Tanju,Kerem,Tolga,Tekin,Ercü gibi isimler ön plana çıkmaya başladı.Aslında bu isimler mevzuu başlı başına bir yazı konusu. İnanın bu isimler konusunda Coğrafya, Edebiyat, Tarih bilgim kadar birikimim var ya neyse aklıma gelmişken çocuklarının isimlerini siyasi görüşlerine göre veren pek çok ailede yok değil, bir görüşe göre Deniz,Mahir, Ulaş,Devrim olarak verilen isimler bir diğer fikre sahip insanlarca değişime uğratılıp Tarkan, Alperen,Asena,Bozkurt olarak verilebilmekte. Bu isim mevzunda şu an aklıma gelen bir dostumun ismi var ki her halde noktayı koyacaktır…Allahverdi. Ne de olsa o yavrucağı o aileye kısmet eden Allah vermemiş miydi o günahsızı. ( 16 MART 2011 ÇARŞAMBA)
TAKTIM BU PAVYON’A !

Vaktiyle Erenköy diye bilinen bölgede Akıl Noksanlığı Hastanesine girmişliğimiz çıkmışlığımız vardır. Gerçi her mecburi ziyaretimizde! O nefis çam kokan ağaçların arasında aldığımız her nefesi sosyal hayatımız için fazlası ile depolayıp durmaktan da geri kalmadık. Bana buraya her ziyaretimde ilginç gelen konu bloklara verilen isimlerdi. Eski ziyaretlerimizde Pul Pavyonu, Kızılay Pavyonu gibi isimler vardı, ben bu isimlere feci halde takmıştım. Bizim bildiğimiz Pavyon alaturka müzik eşliğinde oynayıp zıplanılan, masalara zorunlu konuk misafir edilen! bolca da hesap çıkarılan mekanlar olarak bilinmekte idi. Gençliğimim o kıt aklı ile bu Bloklara verilen isimlere neden taktığımı sanırım anlamışsınızdır. Tabii meselenin farklı bir boyutu da var ki bu da bilhassa benim ilgi alanıma dahil ki –Mecaz- sanatının bu –Pavyon- kelimesinde görülmesi.
Efendim bugün sizlere Ortaçeşme’den, Paşa Bahçesi denen mekana kadar sahilde yaptığım bir gezintide rastladıklarımı aktaracağım. Havada bir hayli güzel ve aydınlık iken çoktandır bu tür bir gezinti yapmamış idim. Sahil boyunca bilcümle er ve hatun kişiye rastladım,el ele kol kola, yanak yanağa gezinti yapan bu muhtelif kişilerin yanında çam ağacının altında önündeki denize bakarak temiz havada sefa süren ununu elemiş bazı emekli zevatı da sohbet anında gördüm. Oradan yolun karşısına geçip Türk Mimarisinin şaheserlerinden Ishak Ağa Çeşmesine varıp serin sularından içeyim dedim. Aklıma Onçeşmeler diye de bilinen bu mekandan kaşık ile su içirip -Beykozluluk Sınama- sınavı aklıma geldi. Neyse bu sınavı bir parça daha sıcak havalara havale edip avuç avuç suları yudumlamaktan kendimi alamadım. Bu esnada Serbostani Mustafa Ağa Camiinden yankılanan İkindi Namazı için yapılan çağrıya ki-Hayye Ales Salah, Hayye Ales Felah- cümleleri geçince içim bir hoş olur felaha, saadete,kurtuluşa ulaşmak için yerinde duramadım davete icabet edip borcumuz eda ettik.
Ha, burada yeri gelmişken benim ilk profil resmimi gören bazı şahıslar beni Batı taklitçiliği ile Batıya ait bir şapka tütünü giymem nedeni ile eleştirdi. Haklıdırlar, saygı duymamak olmaz. Bir an önce kendim ile özdeşleşen bir profile inşallah ulaşmak nasip olur. Gerçi garbı, şarki, ecnebi şimali şu sıralar düşünecek hal bizde kalmadı. O kadar yoğunluk var ki hayatımda acaba ne vakit normal yaşantıma kavuşacağımı Allah bilir.
Sevgili ve değerli sırdaşlarım bendeki tarih. Coğrafya, edebiyata olan düşkünlüğü geçmiş yazışmalarımızda hatırlatmıştım. Vakit bu vakit deyip Dünya Klasiklerinden birkaç eseri şu kısa kış günlerinde göz açıp kapayıncaya dek bir çırpıda yeniden okudum. Dostoyevski Babanın – Suç ve Ceza-eserindeki Raskolnikov ile de, Balzac Dedenin –Vadideki Zambak-yapıtındaki Felix ile ve son olarak da Flaubert’in –Madam Bovary-adlı unutulmaz eserindeki –Acıların Çocuğu Dr.Charles- ile kısa birer hasbıhal ettik. Hepsini tabiri caizse Nato Kafa, Nato Mermer halde bıraktım ! insan bunca yıl geçmesine karşın bir parça romanda geçen yediği kazıklara bir son verdirir değil mi yani!
Bazı dostlar beni çift kişilikli görebilir, bir taraftan batının klasiklerindeki zamparalarla haşır neşir olurken öbür tarafta Türk Klasiklerindeki Jöntürk kasıntıları ile dost görebilirler. Vallahi ben Edebi eserlerde ayrıma gitmem Recai Zade Mahmut Ekrem’in -Araba Sevdası- da ilgimi çeker Sami Paşazade Sezai’nin –Sergtüzeşt-i de. Ancak Beykozlu Ahmet Mithad Efendi’nin ki kendisini Edebiyatçı-Gazeteci kimliğinden öte Beykoz Spor Kulübünün kurucusu olarak da bir başka severim, -Dürdane Hanım- ile –Müşahedat- adlı eserlerini bir başka heyecanla okurum.
Neyse bu yazıda da artık kesmenin vakti geldi çünkü “ bypsikomat@hotmail.com” adresimize gelen öylesine enteresan sorular var ki cevaplar için bir hayli çalışmam gerekecek. Beni anlık olarak Facebook-Psiko-mat Adam- adlı profilimden takip edebilirsiniz. Bu arada benim kimliğim konusunda bu kadar da meraklı olmayın Psiko-mat adam o kadar çok var ki her yazı belkide başka bir isim tarafından yazılıyor olabilir !!!!!!!!!
( 14 MART 2011 PAZARTESİ )

ÜÇ KULHUVALLAHÜ BİR ELHAM , MÜSLÜMAN OLDUK VESSELAM
2 GÜNDEN BERİ YAĞDI, YAĞACAK, GÖZ GÖZÜ GÖRMEYECEK DERKEN KAR YAĞIŞI İLE UYANDIK BU SABAH...ÖNCE ÇOCUGU OKULA YOLCU ETTİK, CAMDAN KAR YAĞIŞINI İZLEMEYE BAŞLADIK....NEREDE SAĞANAK KAR YAĞIŞI, NEREDEYSE HAVADAKİ KAR TANELERİNİ YERE İNMEDEN SAYAR OLDUM. KISA BİR DİNLENME SONRASINDA KAHVALTILIK İÇİN,BİRKAÇ ALIŞVERİŞ İÇİN ÇIKTIK SOKAĞA. HANİ DERLER YA KARDA YÜRÜR İZİ BELLİ OLMAZ, AYNEN ÖYLE OLDU KARLI HAVADA YÜRÜDÜM İZİM BELLİ OLMADI, HEM DE SIKLIKLA AYAK İZLERİMİ TAKİP ETMEMEM KARŞIN !!!
UZATMAYALIM HEMENCECİK ALIŞVERİŞİ YAPIP İKAMETE GERİ DÖNDÜK. ŞÖYLE BİR MÜKELLEF BİR KAHVALTI İLE KAR YAĞIŞINI İZLEME AMACI İLE PERDELERİ, TÜLLERİ SONUNA KADAR ARALADIK, İLK ÇAY BARDAĞA DÖKÜLDÜĞÜNDE, KAR YAĞIŞINI GÖZLERİMİZ GÖRMEZ OLDU, FOTOĞRAF MAKİNAMI ALDIM ELİME YAKINLAŞTIRMA ÖZELLİĞİ İLE HAVADA KAR TANESİ ARAMAYA KOYULDUM, ARA Kİ BULASIN....
O MORAL BOZUKLUĞU ALTINDA SIĞINAĞIMIZA ÇEKİLDİK YİNE, HAA BU ARADA EŞİMİZN KADINLAR GÜNÜNÜ DE KUTLADIK.BİL CÜMLE HATUN DÜNYASININ BU ÖZEL VE MÜSTESNA GÜNÜNÜ KUTLARIM. BANA BU TÜR DAYATMALI GÜNLER SIKINTI VERİR, NEŞEM, HEVESİM O GÜNÜM BİR BAŞKA NEGATİF GEÇER. NE YAPALIM BU GÜNLERDE TECAHÜL-Ü ARİF SANATI YAPARIM ! ŞİMDİ EMİNİM Kİ BİRİLERİ BUNU TECAVÜZCÜ ARİF DİYE OKUYUP ANLAYABİLİR..EFENDİM BU CÜMLENİN ANLAMI İÇİN EL ALTIMIZDA DURAN TÜRK DİL KURUMUNUN TÜRKÇE SÖZLÜĞÜNE BAKIP SİZLERE İZAHAT VERMEK ŞART OLDU." BİR ANLAM İNCELİĞİ YARATMAK İÇİN BİLDİĞİ ŞEYİ BİLMEZDEN GÖRÜNME SANATI" İŞTE BU ANLAM İFADE EDEN BİR EDEBİ SANATI BU ÖNEMLİ VE MÜSTESNA GÜNDE UYGULAMAK FARZ OLDU. TIBKI BEYKOZ 1908 A.Ş. FUTBOL TAKIMININ DÜŞMEYE YAKIN BİR KONUMDA OLMASINI BİLDİĞİ HALDE BİR UMUT ORTA SIRALARDA BİR KULÜP OLDUĞUNU ANLAMAK İSTER GİBİ.
HAZIR EDEBİ DERİNLİĞİMİZ ORTAYA ÇIKMIŞ İKEN İLERKİ ZAMANLARDA ÖRNEKLERLE İZAHATINI YAPACAĞIMIZ DİĞER EDEBİ SANATLARA DA DEĞİNMEDEN GEÇEMEYECEĞİM..TEVRİYE, MECAZ-I MÜRSEL, KİNAYE, HÜSN-İ TALİL, TENESÜP,LEFF Ü NEŞR, İŞTİKAK, TARİZ,İSTİARE, TEZAT.....BENDENİZDE BU EDEBİ MERAK LİSEDEKİ EDEBİYAT DERSLERİNDEN KALAN BİR ALIŞKANLIK.ABARTISIZ OLARAK DEMEK İSTERİM Kİ 3 DÖNEM ÜÇ AYRI EDEBİYAT MUALLİMİ İLE BU DERSİ YAPTIK, PEK BAŞARILI,PEK İSTEKLİ VE O ORANDA DA MUALLİMLERİN DİKKATİNİ ÇEKEN BİR İNSAN EVLADI İDİM. O GÜN BU GÜN YAZIM HAYATIMDA BUNUN FAYDALARINI FAZLASI İLE GÖRDÜM.GERÇİ AT İZİ İT İZİNE KARIŞMIŞ DENEN BİR İLGİNÇ ATASÖZÜMÜZ VARDI YA ONUN HESABI NE KADAR ÖZ TÜRKÇE KELİMELER, CÜMLELER KULLANMA GAYRETİ İÇERİSİNDE OLSAM DA BUNU BAŞARMAK NE MÜMKÜN. YILLARCA ÖZ TÜRKÇE DEDİĞİMİZ KELİMELER FRENK, FARS, ACEM,ARABİ MEMLEKETLERİNDEN AŞIRILIP KATILMIŞ CÜMLE KİTABIMIZA.
NEYSE BUGÜN DE YAZIYI KISA KESME DÜŞÜNCESİNDE İKEN NERDEN NEREYE GELDİK. "ŞAİRİN DEDİĞİ GİBİ BENİ BU KÖTÜ HAVALAR MAHVETTİ" NE DİYELİM ÜÇ KULHUVALLAHİ BİR ELHAM BUGÜNDE OLDUK MÜSLÜMAN MİSALİ BİR HALDEYİZ...İSTİKBAL-İ KIBLEYE DÖNME ZAMANI GELDİ, SABAH NAMAZINI KAZA ETMENİN VAKTİDİR.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
PSİKO-MAT DİYOR Kİ !
“SEN SENİ BİL SEN SENİ….”
Beykoz 1908 A.Ş. futbol takımının konumu bende de ister istemez bir stres yaratmadı değil..her şey, başkalarına normal gelebilecek her şey bana öylesine batmaya, negatif etki bırakmaya başladı…Psiko-Mat’lığım ortaya çıktı çıkalı etrafı bir başka süzer oldum…öyle ki değme süzgeçlere taş çıkartmaya başladığım bile söylenebilir. Nereden başlasam ki, hazır kendime yazacak bir yerde bulmuşken, gün içindeki rahatsızlıklardan girelim mevzuya.
Her sabah çeşitli ulaşım vasıtaları ile işe koyulan her ademoğlu gibi ben de sabahın köründe cadde ve sokakları, sağımı solumu önümü arkamı kolaçan ederek varmak istemekteyim durağıma. Daha bu amaca ulaşamadan günün ilk aklıma gelen Psiko-Mat düşüncesini sizlere aktarayım. Ayıptır söylemesi bizde biraz –İT- korkusu var.Yalnız yanlış anlaşılmasın iki ayaklı olanlardan değil dört ayaklı itlerin korkusu. Her halde küçük yaşlarda anımsamak istemediğim bir diş izi mi buna sebep olmuş bunca yıldır çözemedim gitti. Neyse efendim mevzuyu dağıtmayalım, dedik ya sabah sabah bir düşünce bende saplandı ki çık çıkarabilirsen…
-Acaba şu hayvansever geçinen sosyetik görünümlü, boL boyalı, kuaförden yeni çıkmış kılıklı bir takım insan ehlini getirip gece yarısı Ortaçeşme gibi sabahları it izinin başka it izlerine fazlası ile karıştığı mekana bıraksak, hele birde bu itlerin sayısı 10-15 tane farz etsek ne yaparlar?- bu konu var ya yıllardır beynimi kazıyıp durmakta ki gerçekten cevabı bende saplantılı bir hal aldı. Yani peşinde onca kamera, bilumum fotoğraf makineli takipçiyi ardına alıp sokak itlerine sempati dolu sarılmalar yapan zatı zevat gece yarısı ardında kimse olmadan dediğim gibi Ortaçeşme Meydanıan itler arasına bırakılsa mevzu ne olur merak etmekteyim. Aman ha lafımız samimiyetten yoksun etiket hayvanseverlere…
Sakın ha biz Psiko-Mat bir it düşmanı saymayasınız, inanın benim çalıştığım iş yerimde 2 tane söylemesi ayıp it var, sabah akşam koklaşıp, oynaşıp dururuz. Mevzu insanların samimiyetini sınamak.
İşte insanların samimiyetini deneme düşüncesi bende saplantı halini almışken buradan hemen bir başka mevzuya atlama yapalım. Efendim güzel ilçemizin yüksek kesimlerinde çoklukla görünen bir tablo var ki, bunu İstanbul’un sosyetik diye bilinen semtlerine fazlası ile görmek mümkündür 4x4, olmazsa 5x5 uzayıp giden motor güçlerinde Jeep ( Ben her zaman için cip derim!) ile görüntü yapan, birazda biz meraklı gözlere küçümser gözle bakan bazı zevatlardan çeşitli çevre derneklerinde görev yapanlar mutlaka vardır. Şimdi gelelim mevzunun bana tuhaf gelen kısmına, bu Jeep’ler, binenler oyuncaklarının egzoz dumanlarından çıkan kirli hava çevremize sizce esans kokusu mu katmakta. Haa, buradan samimi çevreci dostlarımız ayırmak isterim.
Bu ilk yazımızda bu kadar derine dalmayalım ki Psiko-Mat düşüncelerimizden elde kalan kırıntıları diğer yazılarımıza ayıralım. İnanın kafamda öylesine ilginç mevzular var ki ,onun bunun şunun kafasından hep geçmekteler. Bir dahaki yazımın konusu aslında hazır, Otobüs, vapur, hızlı feribot, metrobüs yolculuklarında rastladığım yüzlerce Psiko-Mat’lık düşünceler…merakla bekleyiniz derim…
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 1 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|